KAYBOLAN TOPLUM VE GENÇLİK,LİYAKATSIZ YÖNETİMLER

23.10.2024
Hüseyin Ayhan Hüseyin Ayhan

Değerli okuyucularım! Bu hafta sosyolog olarak toplumsal değer olan gençlerimiz ve bozulan toplumsal yapılarımız ile liyakatsizlik konularını işlemek istedim.

Haber kanallarını izlemek bu aralar içimden hiç gelmiyor! Son günlerde o kadar iç karartıcı olayları basın yolu ile öğreniyoruz ve artık midemiz bulanıyor.

Bebeklerin para için nasıl öldürüldüklerine aile ve çevresi tarafından öldürülen Narin ve diğerleri çok can sıkıcı Allah’ım biz ne ara bu kadar bozulup ahlaki değerleri kaybettik

Allah’ım sen bizi koru demekten başka bir şey elimizden gelmiyor diyerek birde sucumuza Allah’ı ortak etmemiz yok mu? Bu daha acısı…

Hele hele televizyon ekranlarında ki o gündüz kuşakları varya! bunlar haberlerden bile beter; Türk aile yapısını bozmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Güzelim ülkemizi sinema, televizyon ve diziler ile ne hale getirdiler.

Ne yazık ki, artık hukuksuzluk ve ahlaksızlık meşrulaştı ve toplumda kabul gördü ve ne yazık ki birey olarak sadece işin ucu kendine dokunduğu zaman zarar gördüğünde bas bas bağırıyoruz!

Yolsuzluklar, rüşvetler, liyakatsiz insanların baş tacı edilip hak etmedikleri yerlere getirilmesi, gençlerimizin kaygıları ise ayrı bir tablo olarak duvarda asılı hep bakıyoruz! Eee! Möö! Tren geçiyor…

Mesela, bizim ülkemiz de barındırılan; yerli ve yabancı mafyalar, baronlar, iş adamı kılığındaki hainler...Peki neden böyle oldu hiç sorduk mu? Kesinlikle hayır...

İşte soru sormaması, toplumu düşündürtmeyecek, okutmayacak diziler devreye sokuluyor ve uyuşturuluyoruz, say say bitmez valla!

Nasıl temizlenecek bu ülke?

Rahmetli Muhsin Başkanın dediği gibi “Biz bu vatan millet sevdalısıyız” işte bu nedenle de bu tabloları görünce gerçekten çok üzülüyorum.

Hele son günlerde siyasi söylem PKK ele başının mecliste konuşsun söylemi şehitlerin kemiklerini sızlatırken bizlerin vicdanı yakarken değişik soruları sormamız neden oluyor

Kanla, canla alınan topraklarda ulusal ve uluslararası hainler mi cirit atacak? Dün bu ülkede bir siyasi parti üzerinden siyaset yapanlar bugün …mecliste konuşmalı denilmesi ben ve benim gibi düşünenlerin canını yakıyor…

Son 15 yıldır gençlerimiz geleceğinden umutsuz. Ellerinde işe yaramayan üniversite diplomaları ile iş bulup yuva kurma hayallerindeler, ama gerçekler öyle değil.

Bizler bu çocukların büyükleri ve akilleri olarakbizler bu çocuklara ne verdik ki bu gençlerden ne istiyoruz.Bizler ne yazık ki çocuklarımızdan yozlaşmış ve kokuşmuş eğitim ortada iken ne yazık ki onlardan yüksek başarılar bekliyoruz? Hayaller kuruyor ve bunları çocukların omuzlarına yüklüyoruz

Anayasamızda ülkemizin (Türkiye Cumhuriyeti) bir sosyal hukuk devlet olduğu yazar.

Peki ülkemizde Sosyal-hukuk devlet anlayışı nerede? Sosyal devlet olma olgusu bile siyasetin değerlendirmesi ile vatandaşa yansıyor yani sosyal devlet değil siyasi devlet yardımı! Adalet’i konuşmuyorum bile Adalete güven dip yapmış durumda güvenen oranı %25’lere kadar düşmüş herke kendi adaletini ortaya koyuyor.

Biz gençlerimizi koruyamıyoruz, peki neden koruyamıyoruz?

Ben kendimce ancak şöyle ifade edebilirim; Kaybolan ahlak ile insanlığı ve inanç değerlerini kaybettik, Kültür ve ahlak yozlaşması yaşamaya başladık. Öyle ki bu gençleri daha çocukluktan başlayarak Allah ile korkuttuk. İşte bu gençler bugün geçmişte yapılan inanç baskısından kurtulmak için deist,ateist, agnostik vb. olgulara yöneldi ve buralara yöneliş çoğaldı

Toplum olarak bu çocukların yüzüne nasıl bakabiliyoruz?

Bu gençlere, insan olmak ve ahlaklı olmak yerine, çabuk para kazansın diye her türlü eğitimi aldırıyoruz lakin onlara “AHLAKLI İNSAN OLUN” demiyoruz

Hep söylerim eğer bir insan, gece başını yastığa koyduğunda sorunsuz ve huzur içinde uykuya dalıp uyuyabiliyorsa en mutlu insan bu kişidir.

Bu ülkede gençler bu hallere gelirken, Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşlerinin acaba hiç mi vicdanları sızlamıyor? Sızlamıyor ki bunlar oluyor.

Son yıllarda bu iki kurum sanki cumhuriyete ve değerlerine savaş açmış gibi görüntü veriyor. Gençleri ve değerleri yok etmeye çalışıyor.

Ne yazık ki bir gün ilahi adaletin önüne çıkacaklarını hiç düşünmüyorlar çünkü “İNDİRİLMİŞ DİN YERİNE, UYDURULMUŞ DİNE” inanmaktalar ve halen ILIMLI İSLAM SEVDASINDA yer bulmaya çalışıyorlar.

Gençliğine sahip çıkmayan milletler helak olmaya mahkumdur! Çok açık ki, gençlerini sevmeyen ve onlara sahip çıkmayan bir ülkeyiz.

Türk gençleri, umutsuzlar, mutsuzlar ve geleceğe son derece endişeyle bakıyorlar. Haklılar mı? Kesinlikle haklılar. Biz ülke olarak dün ne ektiysek velhasıl kelam onu biçmeye başladık.

Yukarıda da dediğim gibi bu ülkeyi yöneten siyasiler nedeni ile ne yazık ki, Gençlerin işsizlik, değersizlik, belirsizlik gibi unsurlardan kaynaklanan kaygılarının ve güven ihtiyaçlarının arttığını düşünüyorum.

Ne yazık ki gençler iş güvencesi endişesi nedeniyle Devlet Kurumlarına Kapak atma yarışındalar bu nedenledir ki kamuda çalışma talebi önceki yıllara göre artmış durumdadır.

Gençler, kendilerini güvence altına almak için devlete kapağı atmak istiyorlar.

Gençler sabahkendilerini uyandıran bir amaca/işe ihtiyacı var. Bu amaca ulaşmak için mücadele verirken, ülkenin tüm kurumlarının ve yasalarının onu güvence altına aldığını bilmek istiyor ve buna ihtiyacı var. Bu gençler siyasetin ve siyasilerin iki dudağı arasında geleceklerini kaybetmek istemiyor, yani gençler emeğin gücüne ve değerine inanılmasını ve kendilerine fırsat verilmesini istiyor.

Ne yazık ki verilmiyor bu gençler şu anki durumda vasata/az olana razı olmak zorunda bırakılıyor. Bugün 2-3üniversite mezunu2-3dil bilen gençler üç paraya marketlerde çalışmak zorunda kalıyor. Ne yazık ki hükümet eli ile okumuş ucuz iş gücü piyasaya çıkmış oluyor.

Hani İlyas Salman filimin de bir replik vardı ya! “DİPLOMALI HIYARCI” şimdilerde “DİPLOMALI KASİYER”Şu anda da durum tamda bu şekilde…

"Diplomalı işsizlik" diye bir kavram hayatımıza yerleşti. Şu anda Türkiye’de bir milyona yakın üniversite mezunu genç işsiz var.

Hem diplomalı işsizlik artıyor hem de şirketlerde yetenek kıtlığı var. Çok sayıda üniversitemiz var ama aradığımız yetkinlikte gençlere ulaşamıyoruz.

Ne yazık ki üniversitelerimiz iş gücü gerçeklerine göre değil, mezun verme odaklı ve eğitim ve mezun veriyor. Gençlerin geleceği eğitim ile karartılırken ne yazık ki İŞSİZLİK SAYISI düşük çıkması için gelişi güzel fakülteler açılarak bir nesil heba ediliyor.

Demem odur ki; Eğitim politikaları oluştururken siyasi fayda gözetilerek politikalar oluşturuluyoroysaki halk olarak buna fırsat vermemiz gerekiyor.Eğitim toplum değerleri için olmalıdır.

Rahmetli Edebiyat öğretmenim derdi ki; “Eğitim, üniversitede değil, okul öncesinde başlar”. Gerçekten çok büyük bir söz olduğunu son 15-20 yıldır daha iyi anlıyorum.

Eğitimde mesele okul sayısı değil, Eğitimin niteliği ve içeriği olmalı ve çağın gerektirdiği yetkinliklerle övünmemiz gerektiğini düşünüyorum.

İşte bu nedenle eğitimde reforma hava gibi, su gibi ihtiyacımız var! Öyle uyduruk reformlar değil olacaksa eğitim KÖY ENSTİTÜTÜLERİ /TAŞ MEKTEPLERİ gibi olmalı

Ülkemizde Torpil ve Adan Kayırmacılığı ayyuka çıkmış durumda. Bazıları kamuda 3-5 yerden maaş alırken gençler iş bulamıyor.

Ne yazık ki gençlerimiz “ülkemizde çoğu kişide olduğu gibi gençlerde, işe yerleşmede/başarının şartı artık “adam kayırmacılık”, “Torpil” olduğunu nitelerken bu nitelediği şeyleri aramaya başladı.Gençlerde ülkeye güven kalmadı. Gençler ilk fırsat bulduklarında ülkeyi terk ediyor.

Gençlerde algı şu; eğer ki sırtı sağlam değilse, hükümette ve bakanlıklarda kilit yerlerde ailesinin tanıdıkları yoksa, ya da zengin bir aileye mensup değilse, gençler bileğinin hakkıyla bir şey elde edemeyeceğini düşünüyor. Haklılar mı? Kesinlikle haklılar.

Ülkemizde başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapan Özal ile başlayan şu söz "Adamın varsa, sırtın yere gelmez, benim memurum, köylüm işini bilir”düşüncesi yaygın hale geldi. İşte o günden sonra kamu kurumlarında her türlü (rüşvet, yolsuzluk, ahlaksızlık) mübah sayıldı…

O günden sonra ve günümüzde emeğin gücüne inancını yitiren bir gençlik yetişti ve yetişmeye devam ediyor.

Liyakatsiz yönetici siyasilerin eseridir, amaç siyaseti daim kılmak için yapılmış manevralardır. Bu liyakatsiz yöneticiler işin ehli olmayınca bulunduğu makamın gerekleri değil, kendisini oraya getirenlerin talebini karşılamak ve rahatlarını ve makamlarını olunca ahlaklarını kaybettiler.Yine rahmetli Muhsin Başkanın dediği gibi “rahatınız bozulmasın diye neyden vaz geçtiyseniz o sizin satılma bedelinizdir”

Devlet kadroları idare yönetimlerine getirilenler “cemaat-tarikat-sendika-siyasi” olarak getirilirse devlet kuralları değil bu getirenlerin kuralları işleyecek ve devlet zayıflatılıp çökertilecektir. Son günlerdeki bebek çetesi oluşumu da LİYAKATSIZ YÖNETİCİLERİN en büyük eseridir…