Ölümsüzlüğü Bulan Adam Bunu Bizimle Paylaşır mı?

03.05.2025
Selahattin ÇEKİÇ Selahattin ÇEKİÇ

Bir sabah güneş doğmadan önce uyanan ve sonsuzluğu bulan bir adam vardı. Ne hastalanıyordu artık ne de yaşlanıyordu. Hücreleri bir saat gibi her saniye kendini yeniliyor, zaman onun üzerinde bir gölge dahi bırakamıyordu. Bilim mi? Belki... Antik bir tarif mi? Muhtemelen... Bir kaza, bir mucize, bir lanet? Kesinlik yoktu.

İsmini bilmiyoruz. Belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü ölümsüzlüğü bulan adam, bunu bizimle paylaşmadı.

İlk Düşünce: Paylaşmamak Bencillik midir?

Birçoğumuzun ilk tepkisi bu olurdu: “Madem bu sırrı buldun, neden insanlıkla paylaşmıyorsun?” Ama gelin, bir adım geri atalım ve düşünelim. Ölümsüzlük gerçekten paylaşılması gereken bir şey mi? Yüzeyde cazip görünse de, beraberinde getireceği felaketleri düşünmek gerek: Aşırı nüfus, kaynak tükenişi, sınıf ayrımı, ahlaki çöküş…

Belki de o adam gördü bunları. Belki de geleceğin distopik halini yıllarca yaşadı ve sonunda şu karara vardı: “İnsan ölümlü olmalı ki, insan kalabilsin.”

İkinci Düşünce: Bilgi Güçtür, Peki Ya Aşırı Güç?

Bir sırrın değeri, onu kimin elinde tuttuğuyla da ilgilidir. Ölümsüzlük, bir tiranın elinde neye dönüşür? Ya bir silah tüccarının? Ya da bir ölümsüz elitin kurduğu yeni bir kast sistemine?

Ölümsüzlüğü bulan adamın sırrı paylaşmamasının bir başka sebebi de bu olabilir. Belki sırf kendi kullanımı bile ona ağır gelmiş, dünyadan kopmuş, yüzyıllar geçtikçe dostlarını, ailesini, sevdiklerini toprağa verdikçe; acının da sonsuzlaştığını fark etmiştir.

Bu yükü başkasına vermek, bir nevi laneti aktarmak olurdu.

Üçüncü Düşünce: Belki de Zaten Paylaştı

Daha çarpıcı bir ihtimal var: Belki de bizimle paylaştı ama biz anlayamadık. Belki mesajlar bıraktı, kitaplara, duvarlara, DNA’mıza. Belki ölümsüzlük, biyolojik değil de fikri bir şeydir. Düşüncelerle, eserlerle, anılarla yaşamak. Bir çocuğun hafızasında, bir şiirin dizelerinde, bir yapının duvarında ölümsüz kalmak...

İşte bu nedenle, “ölümsüzlüğü bulan adam” derken, aslında her devrin fikir öncüsünden bahsediyor olabiliriz. Yunus Emre'den, Leonardo’dan, Mevlana’dan, Einstein’dan... Fiziksel değil ama fikri ölümsüzlüğü çoktan paylaşmış olabilir bizimle.

Dördüncü Düşünce: Belki de Hâlâ Aramızda

Ve belki... Evet belki de hâlâ aramızda. Günümüz dünyasında, kimseye görünmeden, sıradan biri gibi yaşıyor. Bir kütüphanede çalışan yaşlı bir adam. Veya sokakta köpekleri besleyen bir kadın. Belki de bu yazıyı okuyan birinizsiniz.

Ama paylaşmayacaksınız.

Çünkü bir gün siz de anlayacaksınız: Ölümsüzlük, anlatılmaz. Ya yaşanır ya da arkasında iz bırakılır.

Son Söz:

Ölümsüzlüğü bulan adamın sırrı ne olursa olsun, asıl mesele şudur: Ölümün kıymetini bilmeyen, hayatı neyle ölçer?

Bazen en büyük mucize, sonlu olmaktır. Çünkü bir şeyin biteceğini bilmek, onu anlamlı kılar.