Son Şans Turizmi: Erimenin Turistik Gerçekliği

29.09.2024
Selahattin ÇEKİÇ Selahattin ÇEKİÇ

Dünya giderek ısınırken, doğanın dengesi de aynı hızla bozuluyor. İklim değişikliği, sadece çevresel bir tehdit olmaktan öteye geçmiş durumda; artık ekonomik bir fırsat kapısı da aralıyor. “Son Şans Turizmi” adı verilen yeni bir turizm anlayışı, bu gerçeğin en belirgin örneklerinden biri. Özellikle buzulların erimesiyle birlikte, dünyanın dört bir yanındaki turistler, yok olmadan önce bu doğal harikaları görme telaşı içinde. Ancak bu telaş, beraberinde hem etik hem de çevresel birçok sorunu da getiriyor.

İzlanda, bu yeni turizm biçiminin en popüler destinasyonlarından biri haline geldi. Görkemli buz mağaraları ve erimekte olan buzullar, adeta bir mıknatıs gibi turistleri kendine çekiyor. Ancak burada önemli bir soruyla karşı karşıyayız: İnsanların yok olmasını izlemeye geldiği doğanın bu kadar hızla tüketilmesi ne kadar doğru? Erimenin hızlanmasında insanoğlunun payı varken, bir yandan da bu erimenin meyvesini yemek ironik bir çelişki değil mi?

Turistler için, bu son şansı değerlendirmek adeta bir macera. Buz mağaralarının ihtişamını fotoğraflarla ölümsüzleştirmek, sosyal medyada paylaşmak cazip görünüyor. Ancak bir başka açıdan bakıldığında, bu turizmin doğaya verdiği zarar kaçınılmaz bir gerçek. İnsanlar buzulların üzerinde yürüdükçe, mağaraların derinliklerine indikçe, aslında doğanın zaten hassas olan dengesine bir darbe daha vuruyorlar.

Bu yeni turizm dalgası, bölge ekonomileri için büyük bir gelir kaynağı olabilir. İzlanda gibi ülkeler, bu tür destinasyonlardan büyük kazançlar sağlıyor. Tur operatörleri, oteller, yerel işletmeler bu yoğun turist akışından paylarına düşeni alıyor. Ancak, bu kazanç sürdürülebilir mi? Buzullar tamamen eridiğinde, bu turizmin devamlılığı nasıl sağlanacak? Doğal kaynaklarını tüketerek ayakta duran bir ekonomi, nihayetinde kendi altını oymuyor mu?

Realist bir bakış açısıyla baktığımızda, bu durumun acımasız bir gerçek olduğunu söylemek gerek. İnsanoğlu, yıkımını kendisi hazırlıyor ve bu yıkımı izlemek için de para ödüyor. Son Şans Turizmi, eriyen buzullar gibi geçici bir “fırsat” ve tükendiğinde ardında büyük bir boşluk bırakacak. Buzullar eridiğinde ne olacak? Turistlerin yerine hayal kırıklığı mı geçecek? Yok olan sadece doğanın eşsiz güzellikleri değil, aynı zamanda bu turizm ekonomisinin temelidir.

Elbette bu durumu tamamen karamsar bir şekilde değerlendirmek de doğru olmayabilir. Son Şans Turizmi, aslında doğanın yok oluşunu bireylere daha somut bir şekilde hissettirebilir. Bu da iklim değişikliği konusunda farkındalığı artırabilir. Ancak bu farkındalığın, doğaya zarar vermeden oluşması gerekiyor. Bilinçli bir turizm anlayışıyla, bu doğal güzelliklerin korunması ve sürdürülebilir turizm seçeneklerinin geliştirilmesi, geleceğin en önemli meselelerinden biri olacak.

Sonuç olarak, Son Şans Turizmi, doğanın erimekte olan güzelliklerini bir fırsat olarak sunarken, aslında insanlığın yüzleşmesi gereken acı bir gerçeği de ortaya koyuyor. Sürdürülebilir bir turizm anlayışı geliştirilmediği takdirde, gelecekte bu tarz doğa harikalarının yerini sadece kaybolmuş hatıralar alacak. Ve işte o zaman, son şans gerçekten de kaçmış olacak.