Türkiye’deki Stokçuluk Sorunsalı: Sürdürülebilir Tüketim ve Toplumsal Sorumluluk

Selahattin Çekiç Köşe Yazısı

Filipinler’in sakin ve huzurlu topraklarında ayaklarımı uzatmışken, bir yandan da Türkiye’deki işlerimi yönetiyorum. Samsun Son Dakika’nın Genel Yayın Yönetmenliği ve SC Medya Danışmanlık’taki dijital medya danışmanlığı ve genel müdürlük görevlerim, bana iki ülke arasında köprü kurma ve küresel bir perspektiften bakma şansı veriyor. Türkiye’de son zamanlarda artan ve gündemimi meşgul eden bir konu var ki, bu da stokçuluk.

 

Küresel bağlamda baktığımızda, stokçuluk, toplumların ihtiyaçlarını dengeleyen bir mekanizma olarak görülebilir. Ancak bu denge, belli bir sınırı aştığında bozulur. Türkiye’de perakendecilerin ve online alışveriş sitelerinin tüketicileri aşırı miktarda ürün satın almaya teşvik ettiği reklamlar, bu dengeyi tehlikeye atıyor. Bir ürünün yapay olarak yarattığı talep, özellikle dar gelirli aileler için erişimi zorlaştırıyor ve sosyal eşitliği olumsuz etkiliyor.

 

Pazaryerlerinin Stokçuluğu Teşvik Eden Reklamları!

Bir medya ve iletişim profesyoneli olarak, sosyal medya platformlarında yayınlanan bu tür reklamları, özellikle bir alışveriş sitesi gibi geniş kitlelere ulaşan bir platform tarafından yapıldığında, sorumsuz ve düşüncesiz buluyorum. Görselde sergilenen aşırı ıslak havlu mendil stoku, açıkça stokçuluğu teşvik ediyor ve bu durum, tüketiciler arasında gereksiz yere panik yaratma potansiyeline sahip. Bir alışveriş sitesinin, özellikle temel ihtiyaç maddelerinin bilinçli kullanımını desteklemesi ve toplumsal sorumluluk çerçevesinde hareket etmesi gerekirken, bu tarz kampanyalarla tam tersi bir etki yaratması kabul edilemez. Bu durum, tüketim çılgınlığını ve bencilce davranışları teşvik ederken, asıl ihtiyacı olan bireylerin bu ürünlere erişimini zorlaştırabilir. Reklamın yayınlandığı platformu kullanan biri olarak, bu içeriğin sadece ticari çıkarları gözetmesini değil, aynı zamanda toplumsal değerleri de önemsemesini beklerdim. Bu tür reklamlar, hükümet düzenlemelerinin yanı sıra, bizlerin de medya ve iletişim uzmanları olarak tepki göstermemizi ve eleştirel bir duruş sergilememizi gerektiriyor.

Bu durumu yakından takip ederken, bir yandan da bu sorunsalın çözümüne dair düşüncelerimi şekillendiriyorum. Tüketicilere yönelik bu tür teşviklerin sadece satışları artırmaya odaklanması yerine, etik pazarlama ve sürdürülebilir tüketim ilkelerine uygun hale getirilmesi gerektiğini savunuyorum. Tüketici olarak bizler de bilinçli davranmalı, toplumun genel yararını gözeten bir tüketim anlayışını benimsemeliyiz.

 

Bir medya danışmanı ve yönetici olarak, bu tür konuların toplumda daha geniş bir bilinç ve sorumluluk duygusu yaratmasını umuyorum. Bizler, medya olarak, sadece bilgi vermekle kalmamalı, aynı zamanda toplumsal sorunlara dikkat çekip, bu sorunlar karşısında bilinçli ve etik bir tutum sergilemeliyiz. Stokçuluk, kısa vadeli bir çıkar peşinde koşmanın ötesinde, tüm toplumu etkileyen bir meseledir ve bu bilinçle hareket etmeli, sürdürülebilir ve adil bir tüketim modelini teşvik etmeliyiz.

 

Filipinler’in dinginliği ve Türkiye’nin dinamizmi arasında mekik dokuyan biri olarak, her iki ülkenin de toplumsal sorunlara yaklaşımlarından öğreniyorum. Ve gördüğüm şu ki; ister Doğu’da, ister Batı’da olsun, toplumsal sorunlarımız ve onlara bulacağımız çözümler, aslında ortak insani değerler etrafında şekilleniyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu